İstanbul’un Fatih ilçesinde, Eminönü çarşı bölgesinde yer alan Rüstem Paşa Camii, Osmanlı mimarisinin en güzel ve etkileyici örneklerinden biri. Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı ve sadrazamı Rüstem Paşa’nın adına, Mimar Sinan tarafından inşa edilmiş. Yapımına Rüstem Paşa’nın vefatından sonra başlandığı için, eşi Mihrimah Sultan tarafından tamamlanmış. 1561 yılından beri ayakta olan tarihi ibadethane, klasik Osmanlı cami mimarisinin en önemli unsurlarını aynı çatı altında buluşturuyor.
Ticaretin kalbinin attığı bir bölgede yer alması nedeniyle, Rüstem Paşa Camii’nin altında tonozlu depolar ve dükkanlar var. Bu sebeple yüksek bir platformun üzerinde yükselen yapı, geçmişte Attar Halil Mescidi olarak bilinen bir Bizans kilisesinin yıkıntıları üzerine inşa edilmiş. Söz konusu dükkanlardan elde edilen gelir de cami için kullanılıyormuş. Sekizgen bir planlı ana kubbesiyle dikkat çeken Rüstem Paşa Camii, Mimar Sinan’ın kentte bir veziriazam için inşa ettiği en büyük kubbeye ev sahipliği yapıyor.
Rüstem Paşa Camii’ni özel ve özgün kılan faktörlerin başında, iç mekanındaki muhteşem çini süslemeleri geliyor. İznik çinileriyle bezeli olan yapı, Mimar Sinan’ın inşa ettiği yapılar arasında da çini süslemenin en yoğun kullanıldığı eser. Çini işçiliğinin zenginliği ve desenlerin zarafeti öyle etkileyici ki, Newsweek Dergisi 2007 yılında bu yapıyı Avrupa’nın en güzel camisi seçmiş. Caminin inşasında İznik’te üretilen çinilerin yeterli gelmeyeceği anlaşılınca, Kütahya’da sırf bunun için yeni çini atölyeleri açılmış. Süslemelerin zenginliğini hayal edebilirsiniz. Özellikle caminin ana giriş kapısı, adeta bir sanat galerisi gibi. Buradaki çiçek ve meyve motifleriyle süslenmiş çini panolar, 16. yüzyılın en güzel örnekleri arasında gösteriliyor. Bize sorarsanız, çinilerdeki her bir motif ayrı ayrı incelenmeyi hak edecek güzellikte.