Büyük camiler, Osmanlı döneminde ibadethane işlevlerinin yanı sıra, sosyal yaşam açısından da önemli bir yer tutuyormuş. Camilerin içinde medreselerin, imarethanelerin, hamamların ve kütüphanelerin inşa edilmesi; Osmanlı’nın külliye kültürünü sürdüren en önemli faktörlerden biri. İstanbul’un en görkemli tepelerinden birine inşa edilen Fatih Camii de sözünü ettiğimiz camiler arasında yer alıyor. Fatih Sultan Mehmet, bu caminin inşa emrini bir çağı bitirip diğerini açan İstanbul’un fethinin üzerinden yaklaşık on yıl geçtikten sonra vermiş. 1462 yılında mimar Sinaüddin Yusuf bin Abdullah tarafından başlatılan inşa çalışmaları 1470 yılında sona ermiş ve Fatih Camii ibadete açılmış. Yapılan araştırmalar, Fatih Camii’nin bulunduğu alanda geçmişte Hagioi Apostoloi Kilisesi’nin olduğunu gösteriyor. Bu durum göz önüne alındığında, Fatih Camii kadar görkemli bir ibadethanenin bu noktaya inşa edilmesinin, artık bu topraklarda yeni bir inancın hakim olduğuna dikkat çekmek olduğu da düşünülüyor.
Simetrik bir planla inşa edilen Fatih Camii, Türk İslam mimarisi kapsamında kendi dönemine dek inşa edilmiş en büyük yapılar topluluğu olma özelliğine sahip. Külliyenin içinde medrese, imarethane, kütüphane, cami, aş evi, tabhane ve darüşşifa bölümleri yer alıyormuş. Ancak farklı yüzyıllarda gerçekleşen büyük depremler nedeniyle, söz konusu bölümlerin tümü günümüze dek ulaşamamış. Fatih Camii’nin II. Bayezid ve III. Mustafa dönemlerinde kapsamlı onarım çalışmalarından geçirildiği biliniyor. Bu nedenle caminin günümüzdeki versiyonu tam olarak eski halini yansıtmıyor.