Antalya'nın Konyaaltı ilçesindeki Sivridağ'ın kuzey eteğine yayılan Trebenna Antik Kenti, tarihe ve arkeolojiye ilgi duyanlar için adeta bir keşif cenneti. Görkemli ormanlarla ve kayalıklarla çevrelenen ören yeri, bir tepenin üzerinde bulunması sayesinde doğal bir kale gibi görünüyor. Şehir merkezinden yalnızca 32 kilometre uzaklıktaki antik kente, Geyikbayırı ve Çağlarca köylerinden geçen orman yolunu takip ederek ulaşmak mümkün.
Trebenna’nın ismi, Luwi dilinde "Trebewana", yani "Trebe ülkesi" anlamına geliyor. Yazılı kaynaklarda kentin Helenistik Dönem’den önceki tarihine ilişkin net bir bilgi bulunamamış. Ancak M.Ö. 281-280 yıllarında Ptolemaioslar egemenliğinde olduğu tahmin ediliyor. Ülkemizdeki antik kentlerin neredeyse tamamı gibi, Trebenna da altın çağını Roma döneminde yaşamış. 13 yaşında tahta çıkan İmparator III. Gordianus'un M.S. 242 yılındaki Asya seyahati sırasında Trebenna'ya sikke basma özgürlüğü vermesi, kentin o dönemde büyük öneme sahip olduğunu ispatlıyor. Roma çağında resmi olarak Likya eyaletinin sınırları içinde kalan şehir, Bizans döneminde ise Pamfilya kentleri arasında anılmaya başlanmış.
Trebenna Antik Kenti’nin akropol kayalıklarında, çok sayıda kaya odası var. Bu odalar bazen konut, bazen mezar olarak kullanılmış; hatta bazıları önce mezar, daha sonra konut işlevi görmüş. Roma dönemine ait kamu yapıları ise akropol ile Sivritepe arasındaki düzlükte kalıyor. Ekklesiasterion, sebasteion ve stoa gibi yapılar, kent meydanının batı sınırını oluşturuyor. Bizans döneminde yerleşim merkezi akropole doğru çekilmiş ve koruma duvarlarıyla çevrelenmiş. M.S. 12. yüzyıl sonlarına kadar Bizans kenti olarak varlığını sürdüren kent, Türklerin Antalya ve çevresini ele geçirmesiyle birlikte yavaş yavaş terk edilmiş.
1890’lı yıllarda Karol Lanckoroński tarafından keşfedilen ve 1997-2005 yılları arasında Prof. Dr. Nevzat Çevik liderliğinde yapılan kazı çalışmalarına ev sahipliği yapan Trebenna, günümüzde ziyarete açık. Henüz düzenleme altına alınmadığı için, 2025 yılı itibarıyla girişler hâlen ücretsiz.