Bergama, eski ismiyle Pergamon, Anadolu’da yer alan arkeolojik yerleşimlerin içinde keşif tarihi en erken olan antik kentlerin arasında yer alıyor. Bergama Akropol Ören Yeri’ndeki Bizans Duvarı’nın içinde, 1865 yılında Zeus Sunağı’na ait yüksek kabartmalara ulaşılmış. Böylece 1878 yılında bölgede araştırma çalışmaları yapılmaya başlanmış. 1886’ya kadar süren ve bu esnada resmi kazılara dönüştürülen çalışmalarda birbirinden değerli eserler ortaya çıkarılmış. Bu eserlerin korunabilmesi ve gelecek nesillere aktarılabilmesi için de kazı evinin bahçesine küçük bir depo kurulmuş. Bir süre eserlere ev sahipliği yapan bu depo, Asklepion’da da kazı çalışmalarının başlaması üzerine alan açısından yetersiz kalmaya başlamış. Bunun üzerine yeni ve büyük bir müze binasının açılması gereği duyulmuş.
Depoda bulunan arkeolojik eserlerin bir kısmı, öncelikle 1934 yılında Halkevi Binası olarak kullanılan yapıya aktarılmış. Burada sergilenmeye başlanan eserlere zaman içinde bölgedeki yaşam kültürüne ilişkin ipuçları taşıyan etnografik eserler de eklenmiş. 1932 yılında Bergama’yı ziyaret eden Mareşal Fevzi Çakmak, burada bir müze kurulması talimatını vermiş. Böylece eskiden bir mezarlığa ev sahipliği yapan bir alanda, 1933 yılında Bergama Müzesi’nin temelleri atılmış. 1936 yılında inşası tamamlanan müze, bu tarihten beri ziyaretçilerini ağırlıyor.
Akropol, Kızıl Avlu, Asklepion ve Musalla Mezarlığı gibi alanlarda gerçekleştirilen kazı çalışmalarında elde edilen eserlere ev sahipliği yapan Bergama Müzesi’nde aynı zamanda Bergama’nın yakın çevresinde bulunan eserler de yer alıyor. Tunç döneminden Osmanlı dönemine dek uzanan geniş bir zaman aralığına yayılan eserler kronolojik şekilde sergileniyor. Müzenin etnografya bölümünde de Bergama ve çevresinin sosyal yaşamına ve kültürel değerlerine ilişkin önemli bilgiler veren eser koleksiyonunu incelemek mümkün. Haftanın her günü 08:30-19:00 saatleri arasında gezilebilen müzeye girişler ücretli.